Stockholm Sendromu

-
Aa
+
a
a
a

'Stockholm Sendromu'nda bilişsel uyumsuzluk içeren ve ancak bir tür kendini kandırmacayla sürdürülebilen bir yanılsama söz konusu.

Fotoğraf: BBC
Açık Bilinç: 11 Aralık 2018
 

Açık Bilinç: 11 Aralık 2018

podcast servisi: iTunes / RSS

11 Aralık 2018 Salı 09:30 Açık Bilinç’te konumuz: "Stockholm Sendromu”.

Psikiyatriye göre gerçek bir sendrom mudur?
Travma sonrası stres bozukluğu kategorisine girer mi?
 

"Öğrenilmiş çaresizlik" ve "bilişsel uyumsuzluk”la bağlantısı nedir?
Geçen haftaki konumuz olan kadın-erkek ayrımcılığının Stockholm Sendromu’yla ne ilgisi var?


— / —

Önce, Stockholm Sendromu'na yerinde bir örnek teşkil eden bir vak'ayı aktararak başlayayım.

Hikayemiz, 2002 yılında ABD'nin Utah eyaletindeki Salt Lake City şehrinde geçiyor.

2002'nin bir yaz gecesi, hali vakti yerinde, dindar ve muhafazakar bir ailenin 6 çocuğundan biri olan 14 yaşındaki Elizabeth Smart, evlerine giren bıçaklı bir adam tarafından kaçırılır.

Olaya, yatak odasındaki küçük kız kardeşi tanık olmuş ama korkusundan sesini çıkartamamıştır.

ABD'de gündeme oturan bu kaçırma olayı, medyada sürekli işlenmesine ve polisin çabalarına rağmen, 9 ay boyunca çözülemez. Elizabeth Smart'ın akıbeti belli değildir. 

Pek çok kişi, genç kızın çoktan öldürülmüş olabileceğini düşünmektedir.

Inline image

Olaydan 9 ay sonra Elizabeth Smart, bazı görgü tanıklarının yardımıyla, kendisini kaçıran adam ve eşi ile birlikte, ailenin evinden çok da uzak olmayan bir yerde bulunur. 

Kaçıranlar tutuklanır, Elizabeth evine döner, o zamanki ABD başkanı Bush aileyi Beyaz Ev’de kutlar, bütün medyada bu mutlu son manşetlerde yer alır.

Inline image

Fakat olayda, soruşturma derinleştikçe ortaya çıkan, karanlık bir yön vardır. 

Kendisini kaçıran çiftle birlikte 9 ay geçiren Elizabeth, taciz ve tecavüze uğramasına rağmen, kaçma veya yardım isteme fırsatları defalarca önüne çıktığı halde bunları değerlendirmemiştir.

Yani Elizabeth, en azından bu 9 aylık sürenin son kısmında, sanki kendi rızasıyla, kendisini kaçıran ve sokaklarda veya ormandaki kulübelerde yatıp kalkmaya mahkum eden bu acayip çiftle birlikte kalmayı seçmiş gibidir.

Inline image

ABD kamuoyu, ancak bu genç kızın durumu tıbbi (gibi görünen) bir teşhisle açıklandığında rahata erer.

Elizabeth, Stockholm Sendromu'ndan muzdariptir. Tedavi görüp iyileştiği zaman, eski hayatına dönebilecektir.

"Stockholm Sendromu", kaçırılan, rehine alınan, baskı veya şiddete uğrayan kişilerin, kendilerine bunu yapan faillere bağlanması ve onlara bağımlı hale gelmesi durumuna verilen addır.

Elizabeth Smart, kendisini kaçıran insanlara bu şekilde bağlanmış, kaçmayı denememiş, hatta kaçmayarak onlarla birlikte kalmayı tercih etmiştir.

— / —

Bu noktada şu iki soruyu soralım:

- Bu sendromun Stockholm ile ne ilgisi var?

- Burada söz konusu olan gerçek bir psikiyatrik veya psikolojik bozukluk mu, gerçek bir ruhsal hastalık sendromu mu?

"Stockholm Sendromu" ismi, 1973'de Stockholm'daki bir banka soygunu sonrasında, İsveçli bir psikiyatr tarafından, rehin alınan kişilerin psikolojilerini açıklamak amacıyla kullanılmıştır.

Soyguncularla birlikte bir bankanın içinde 6 gün geçirdikten sonra kurtarılan dört rehine, kendilerini tutsak edenlerden davacı olmamış, aleyhte şahitlik yapmayı reddetmişlerdir.

"Stockholm Sendromu" ismi, rehinelerin bu garip psikolojik haline işaret eder ve o günden bu yana klinik psikoloji ve psikiyatride tartışmalı bir konu olarak yer alır.

— / —

Peki, Stockholm Sendromu bilimsel olarak tanınan gerçek bir ruhsal bozukluk mudur? Rehine alınmaya ek olarak hangi durumları kapsar? Başka hangi sendromlarla ilintilidir? 

Bu konu, klinik psikoloji ve psikiyatriden sosyolojiye uzanan geniş bir yelpazede, çok tartışmalı.

Inline image


Burada bir parantez açarak, Ruhsal Bozukluklarda Teşhis Amaçlı ve İstatistiki El Kitabı'ndan, yani kısaca DSM olarak bilinen "Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders"dan söz etmek yerinde olur.

Amerikan Psikiyatri Derneği tarafından ilk kez 1952 yılında derlenen, ve zaman zaman revizyonlarla yeni edisyonları yayımlanan bu el kitabı (en son, DSM-V, 2013), psikiyatride sıkça kullanılan ve, tartışmalı yanları olsa da güvenilir kabul edilen, bir referans metni.

Inline image

Bir sendromun ruhsal bozukluk olarak DSM içinde yer almıyor olması, mutlak kesinlikle öyle olmadığını göstermiyor. Yer alıyor olması da, tersinin kanıtı sayılmamalı. Yine de DSM, psikiyatr uzmanlar arasında belli bir fikir birliğini temsil eden, ciddiye alınan bir kaynak.

Parantezi kapatırken şuna dikkat çekmek istiyorum: "Stockholm Sendromu" DSM içinde bir ruhsal bozukluk olarak yer almıyor. 

Kimi uzmanlar, buradan hareketle bu sendromun bilimsel açıdan çok ciddiye alınmaması gerektiğini savunuyorlar. Kimilerine göreyse, bu durum DSM'nin bir sonraki edisyonunda değişmeli (ve değişebilir).

— / —

Aynı Stockholm Sendromu gibi DSM içinde yer almayan bir başka durum, eski bir programda değinmiş olduğumuz, "Kibir (Hubris) Sendromu".

Güç zehirlenmesine uğrayan kendini beğenmiş otorite figürlerinde sıkça rastlanan bu sendromu tanımlayan David Owen, on yılı aşkındır bu konuda yazıyor ve “Kibir Sendromu”nun psikiyatri dünyasında kabul görmesi için çalışıyor. 

Inline image


— / —

Her halukarda, Stockholm Sendromu'nun, büyük travmalar sonucu içsel dengeleri alt üst olmuş kişilerde rastlanan bir tür Travma Sonrası Stres Bozukluğu ("PTSD: Post Traumatic Stress Disorder") durumuyla ilintili olduğu söylenebilir.

Stockholm Sendromu'yla ilgili tezlerden birisi, travmaya uğrayan ve özgürlükleri ellerinden alınan kişilerin, bu stresli durumla bir baş etme yöntemi olarak, baskıyı uygulayanlara sempati duyması, onlara bağlanması iddiası.

Bu açıdan, Stockholm Sendromu'nun, eşleri tarafından fiziksel şiddete uğrayan kadınlarda özellikle çok sık görüldüğünü iddia eden pek çok çalışma var.

(Bu da konuyu, geçen hafta ele aldığımız kadın-erkek ayrımcılığı meselesine temas ettiren nokta.)

Inline image

 

Son olarak, Stockholm Sendromu, geçen yılın ilk programında ayrıntılı olarak konuştuğumuz "Öğrenilmiş Çaresizlik" durumuyla da ilintili. İkisinde de, bilişsel uyumsuzluk içeren ve ancak bir tür kendini kandırmacayla sürdürülebilen bir yanılsama söz konusu.

Hatırlayalım, "öğrenilmiş çaresizlik", fareden insana pek çok canlı türünde gözlemlenmiş olan, bir canlının maruz kaldığı zorluklardan kurtulamayacağı inancının ve buna bağlı pasif davranışın yerleşmesi durumu.

Haftaya, 2018'in son Açık Bilinç programını yapıyor olacağız. (Bir sonraki hafta, Açık Gazete tatilde olacak.) 

Geride bıraktığımız yılda bilimde ve felsefede en çok konuşulan konulara kısaca değinmeyi düşünüyorum.

Açık Bilinç'i Salı sabahları 9:30'da (http://acikradyo.com.tr/stream) dinleyebilir, podcast arşivine buradan ulaşabilirsiniz.